8 Ekim 2011 Cumartesi

Aydınların Dini: İzm’ler

İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime. Tecessüsü madde dünyasına çivilemeyen, zekâyı zirvelere kanatlandıran, beşerîyi ilâhi ile kutsîleştiren, uzun ve çileli bir nefis terbiyesi. İslâm, insanı parçalamaz. İrfan, kemâle açılan kapı, amelle taçlanan ilim. Batı’nın “kültür”ünde bu zenginlik, bu ihtişam, bu hayata istikamet veriş yok. İrfan bir mevhibedir. Cehitle gelişen bir mevhibe. Kültür, katı, fakir ve tek buutlu bir lâfız. İrfan, beşeri beşer yapan vasıfların bütünüdür. Kültür, homo ekonomikus’un kanlı fetihlerini gizlemeye yarayan bir şal. İrfan, dinî ve dünyevî diye ikiye ayrılamaz. Yani her bütün bir tecezzi kabul etmez.
Kültür kaypaklığı, müphemiyeti ve seyyaliyetiyle Avrupa’dır. Tarif edilmeyen ve edilemeyen bir kelime.
Avrupa’nın kılı kırk yaran tahlilci zekâsı bilgiyi dünyevî ve dinî diye ikiye böler. O’na göre dinî kültür ile lâdinî kültür farklı mefhumlardır. Dünyevî kültür ne demek? Kültürü toprağa zincirleyen bu anlayış da bir ideoloji, yani bir aldatmaca değil mi?
Din asırlardan beri yaşayan ve nesilleri huzura kavuşturan, tecrübeden geçmiş bir inançlar manzumesi; sıcak, dost, köklü. Batı’nın dünyevî dediği kültür ise, hâkimiyetini tahkim için düşman ülkelere ihraç ettiği sefil bir ideoloji. Taarruzun hedefi haçlı seferlerinden beri aynıdır; kılıçla kazanılamayan zaferi yalanla kazanmak. İdeolojiler tahribe yeltendikleri imanın yerine sahtelerini ikame etmek için uydurulan birer ersatz’dır. Başka bir deyişle, remizleri, merasimleri ve kiliseleriyle çağın icaplarına uydurulmuş birer inanç manzumesi. Rüştünü idrak edememiş nesillere ilim diye yutturulan, yalnız zarflarıyla ilmî, muhtevalarıyla masal, birer bulamaç.
Şöyle diyelim: Avrupa Tanzimat’tan beri aynı emelin kovalayıcısıdır: Türk aydınında mukaddesi öldürmek. Mukaddesi yani İslâmiyet’i. Bu mukaddesin yerine kendi mukaddesini aşılayamazdı. Çünkü misyonerin hedefi, Devlet-i Âliye’yi Hıristiyanlığa kazandırmak yani, Devlet-i Aliyle ile bütünleşmek değil, ezelî düşmanını “etnik” bir toz yığını haline getirmekti, istediği kalıba sokacağı şuursuz ve iradesiz bir toz yığını. Kaldı ki İslâm’a teklif edeceği bir mukaddesi de yoktu, Avrupa’nın. Tahrip ameliyesi hiç değilse aydınlar “kesimi”nde tam bir başarıya ulaştı. Batı’nın muharref Hıristiyanlığa tevcih ettiği tenkitleri kendi dinimiz için de geçerli sandık. “Hür-endiş”likleriyle övünen nesiller türedi. “Hür-endiş”ler ananeye düşmandılar, tek mabutları vardır: teceddüt; tek mabetleri: Avrupa. (…) İmansız ve idealsiz nesiller türettik. Pusuda bekleyen yabancı ideolojiler setleri yıkılan ırmaklar gibi yayıldılar ülkeye. Bunları üç zümrede toplayabiliriz:


1. Hiçbir dünya görüşüne sahip olmayan ve sırf ihraç maksadıyla uydurulmuş müstehase telkinler. Bizim için uydurulduklarından onları milî diye vasıflandırdık. Bu tahripkâr telkinlerin mümeyyiz vasfı tarihe düşmanlıktı. Tarihe, yani milî birliğin, millî şuurun biricik mimarına. Osmanlı barbardı, İslâmiyet gericilikti, biz Hititler’in, Sümerliler’in çocuğuyduk vs.


2. Bir nevi nasyonal sosyalizm. Nasyonal sosyalizm Alman milletine mahsustur ve ithal edilemez. Ancak karikatürü, yani muharref bir nasyonal sosyalizm Türkleştirilebilir. Hayvanî’yi yani biyolojiği ilâhîleştiren bir inancın, bütün kavimlere kucağını açmış bir câmiadan iltifat görmesi beklenemezdi.


3. Sosyalizmler. Başka ülkelerin tezatlarını halletmek ve Hıristiyan Batı medeniyetinin karşılaştığı engelleri ortadan kaldırmak için imal edilen sosyalizmler bize tarihî çerçevelerinde sökülerek, içtimaî muhtevalarından tecrit edilerek ezelî ve ebedî birer nass gibi takdim edildi.
Üç zümrede topladığımız bu hazmedilmemiş ve hazmedilmesine imkân olmayan inanç manzumeleri, hep aynı iştiyakı cevaplandırmaktadırlar, yani her üç inanç da mahiyetleri icabı dinîdirler. Mahiyetleri icabı dedik, zira üçünün de, ilmihalleri, rahipleri, remizleri vardır. Üçü de şuura değil, şuuraltına hitap ederler. Tenkit ve münakaşaya tahammülleri yoktur.
Geniş halk tabakaları, ecdattan müntakil imanlarına sıkı sıkıya bağlıdırlar. Rasyonel, irrasyonel gibi nevzuhur tefriklerden habersizdirler. İslâmiyet’i toptan benimserler. İthal malı ideolojiler inteiljansiyamızın inhisarındadır. Bütün zorlukları onlarla çözer, bütün meçhulleri onlarla aydınlatırlar. İslâmiyet halk tabakalarının “kültür”üdür. Bu sözde dünyevî kültür ise aydınların dini…


Bu Ülke - Cemil Meriç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder